Sevgili İtalyanca severler,
Bilirsiniz bir dili kültürü, tarihi, her şeyiyle öğrenmeye ve dolayısıyla öğretmeye inanırım. Bu sebeple oldukça önemli bir konuyu buraya taşımaya karar verdim; öğrendiğimiz bu güzel dil nereden gelmiş nereye gidiyor? Haydi başlayalım 😊
İtalyan dilinin tarihçesi
İtalyan dili, 5. Yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile başlayan uzun ve aşamalı bir süreç boyunca gelişim gösteriyor. O zamana kadar tüm imparatorlukta kullanılan ortak dil ise “Latince”.
Tarihsel bir bakış açısıyla, 13. yüzyılın en önemli üç şairinin (Alighieri, Boccaccio ve Petrarch) kullandığı Toskana Lehçesi'nin modern İtalyanca'nın temeli olarak kabul edilebileceği söylenir.
İtalya, önceleri farklı şehir devletlerinden oluşuyordu. Dolayısıyla her bir şehir devletinin kendine ait bir dili (şu an bunlara diyalekt-lehçe diyoruz) vardı ve 1861'de bu şehir devletleri birleşerek günümüz İtalyasını oluşturduktan sonra, Toskana (İtalya’nın bölgelerinden biri) dili ülkenin resmi dili haline geldi.
İtalya'da lehçelerin kullanımı
Lehçeler İtalya'nın birçok bölgesinde, çeşitli sosyal durumlarda, özellikle de aile içi iletişimde sıklıkla kullanılıyor.
Genel kanının aksine, bazı İtalyan bölgelerinde lehçeler sadece yaşlı nesil tarafından değil, özellikle aile içinde ve arkadaş buluşmalarında olacak şekilde, genç nesil tarafından da kullanılıyor.
Geçmişte, lehçelerin kullanımı konusunda birçok yanlış kanı vardı. Standart İtalyanca’nın burjuvazinin, yüksek sosyetenin dili olduğuna, lehçelerin ise üçüncü sınıfa, yani köylülere ve/veya işçi sınıfına ait olduğuna inanılırdı. Ancak bugün bu önyargı neredeyse tamamen ortadan kalkmış durumda. Örneğin, son istatistikler İtalya'nın ekonomik açıdan en gelişmiş bölgelerinden biri olan Veneto'da nüfusun yaklaşık yarısının hem ailesiyle hem de arkadaşlarıyla lehçe konuştuğunu ortaya koyuyor.
Standart İtalyanca'nın yayılması
1950'lerde ülke siyasi, sosyal, ekonomik ve altyapısal bi yeniden yapılanma dönemiyle karşı karşıya kalıyor ve bu dönemde İtalyan nüfusunun sadece %20'sinden azı günlük hayatta standart İtalyanca konuşuyordu.
Çeşitli nüfus grupları arasında tam ve kısmi okuma yazma bilmeyenler yaygındı. 1948'de kurulan İtalyan Anayasası herkese temel okul eğitimi hakkı tanımıştı. Fakat tabii ki bazı durumlarda bu eğitim hakkı tam olarak garanti altına alınamıyordu. Yükseköğretime veya üniversitelere erişim neredeyse tamamen zengin ailelerin çocuklarına ayrılırken, işçi sınıfı veya köylü kökenli çocuklar, aileleri için birer ekonomik kaynak olarak değerlendiriliyordu. Bu durum, pek çok çocuğun ilkokulu bitirme şansına sahip olmadığı anlamına geliyordu.
Beklenmedik bir şekilde, dilin standartlaşmasını başlatan en büyük etkiyi televizyon yaptı. 1958 ve 1962'deki ekonomik patlama yıllarında, televizyon sadece insanları bir araya getirmenin bir yolu değil (nüfusun sadece bir kısmı televizyona sahipti), aynı zamanda kültürel programları ve dil modellerini yayınlamanın da bir aracıydı.
1960 ve 1968 yılları arasında RAI kanalı (bizdeki TRT gibi), Alberto Manzi tarafından sunulan 'Asla Çok Geç Değil' adlı bir öğleden sonra programı yayınladı. Bu program sayesinde okuma yazma bilmeyen ya da kısmen bilen pek çok kişi okuma yazma öğrendi. Böylece ekonomik büyüme, daha iyi yaşam koşulları, eğitimin kademeli olarak yaygınlaşması ve televizyondaki dil programları standart İtalyancanın yaygınlaşmasını sağladı.
TV ve standart İtalyanca
Devlet televizyonu yayınları, en azından varlığının ilk yirmi yılında, eğitici bir işleve sahipti. 1980'lerden bu yana, televizyon ekonomik açıdan daha karlı hale geldikçe, programlar da giderek daha sıradan, hatta bazen bayağı ve günlük gerçeklikten uzak bir eğlence haline geldi. Zaman içinde bu durum genç neslin kültürel eğitimi üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Televizyon, argo ifadelerle dolu, dil bilgisi kurallarından yoksun ve hatta bazen yanlış olan çok daha basit bir dil ortaya çıkardı. Başka bir deyişle, genç ve eğitimsiz nüfusa hitap etmek üzere tasarlanmış bir yeni bir dil türü.
Günümüzde İtalyan dili
İtalyanca çok zengin bir kelime dağarcığı, deyimsel ifadeler ve anlamsal nüanslarla karakterize edilen bir dil. Tam bir İtalyanca sözlük 80.000 ila 250.000 arasında madde içerebilir.
Dilbilimci Tullio De Mauro'nun (1932-2017) ölümünden birkaç yıl sonra yapılan bazı araştırmalar, günlük konuşmalarda nüfusun yaklaşık yarısının yalnızca 3.000 kelime kullandığını doğruluyor.
Buna ek olarak, benzer bir araştırma, nüfusun belirli gruplarında, dilek kipi gibi bazı temel dilbilgisi unsurlarının kullanımının yanlış olduğunu veya bazen tamamen göz ardı edildiğini ve görmezden gelindiğini doğruluyor.
Burada dipnot geçmeden edemeyeceğim; ben size hep demedim mi: “İtalyanlar da kendi dillerini mükemmel kullanmıyor, bizim de kendi dilimizi mükemmel kullanamadığımız gibi, dolayısıyla “çalışın, elinizden gelenin en iyisini yapın ama gerisine takılmayın, gerilmeden kasılmadan konuşun” diye 😉
Farklı dillerle ilişkiler
Cumhuriyetin doğduğu 1946 yılından bu yana İtalyan dili çok sayıda yabancı terime kucak açıyor. Moda alanında Fransızca, spor alanında İngilizce, felsefe ve psikanaliz alanında ise Almanca kelimeler ediniyor.
Fakat başa gelen faşist rejim, İtalyan dilinin 'saflığını' korumak için bu 'kirlilikleri' ortadan kaldırmayı amaçlıyor ve “İtalyanlaştırma – Italianizzazione” başlıyor. İtalyanlaştırma, faşist rejimin İtalyan dilini yayma ve aynı zamanda farklı anadillere sahip dil gruplarının lehçe kullanımına müdahale etme niyetiyle ortaya koyduğu siyasi bir tasarım.
İtalyanlaştırma, kanun hükmünde bir dizi önlem (yer isimlerinin, özel isimlerin İtalyanlaştırılması ve iki dilli okulların kapatılması gibi) ve basın ve yayınevlerine verilen çok sayıda talimat aracılığıyla gerçekleştirildi; bu talimatlarda yabancı terim ve isimlerden kaçınılması ve bunların yerine İtalyanca veya İtalyancalaştırılmış benzerlerinin tercih edilmesi istendi.
Örneğin futbol alanında “goal” yerine “rete”, “penalty” yerine “rigore” “offside” yerine “fuorigioco” ve “corner” yerine “calcio d’angolo” gibi kelimeler getirildi.
Aynı şekilde “Gone with the Wind – Rüzgar gibi Geçti” filmindeki “Scarlett O’Hara”nın İtalyan “Rossella”ya dönüşmesi de bu hareketin garip karşılanabilecek örneklerinden.
Savaştan sonra ve 1970'lere kadar devlet okullarında öğretilen yabancı dil Fransızca oldu. Ancak aynı dönemde İngilizce, müzik ve kültür sayesinde yükselişe geçti. İtalya'da da kırk yılı aşkın bir süredir İngilizce, okullarda öğretilen ilk yabancı dil haline geldi ve bazı profesyonel sektörlerde (turizm, bilişim, halkla ilişkiler, vb.) giderek daha önemli bir rol üstlendi.
İngilizcenin etkisi bazen çelişkileri de beraberinde getiriyor: günlük konuşma dilinde, normal bir İtalyanca kelimeyi İngilizce bir alternatifle değiştirme eğilimi sıklıkla görülüyor. Örneğin, İtalyanlar genellikle İtalyanca 'spese' veya 'acquisti' kelimelerini kullanmak yerine 'Andiamo a fare shopping – Alışveriş yapmaya gidelim' derler.
Bunu geçenlerde Instagram’da paylaşmış ve sevgili Elisa Falcini’den bu isimlendirmenin de aynı “İtalyanlaştırma” politikasının ürünlerinden olduğuna dair bir mesaj almıştım. Belirttiğine göre Disney’de bir çok isim bu şekilde İtalyanlaştırılmış, yine spor alanında verdiği iki örnek var ki, onlar günümüzde bu şekilde kullanılmaya devam ediyor; “pallavolo – voleybol” ve “pallacanestro – basketbol”. Öte yandan dediğine göre daha az kulağa hitap eden “gioco della pallacorda – tenis” kabul görmeyip günümüzde “tennis” olarak kullanılmaya devam ediyor.
Daha da detaylı bilgi için linkteki videoya uğrayabilirsiniz 😊
Öğrendiğimiz dile dair güzelce bilgilendiysek hayatı İtalyanca yaşamaya devam 😊
Comments